Bingöl Dağları’ndan doğup Azerbaycan Cumhuriyeti ve İran’dan geçtikten sonra Kür Nehri’yle birleşip Hazar Denizi’ne dökülen Araz Nehri, Azerbaycanlılar için sadece İran-Azerbaycan sınırını belirleyen bir nehir değil. Bu nehir, 1813 Gülistan Antlaşması ve 1828 Türkmençay Antlaşması ile Kuzey ve Güney Azerbaycan olarak ikiye ayrılan Azerbaycan vatanı ve kardeşin kardeşe hasret ve özlemini de simgelemektedir. İster Kuzey Azerbaycan, ister Güney Azerbaycan’ın edebiyat ve sanatında bu nehrin simgelediği ayrılık için yüzlerce şiir, hikâye, roman ve beste yazılmış ve Azerbaycanlı insanın ruhuna işlenerek kimliğiyle özdeşleşmiştir. Nitekim bu hasret ve özlem SSCB’nin dağılma sürecinde tekrar gün yüzüne çıktı ve dünya Azerbaycanlıları için “31 Aralık Dünya Azerbaycanlılarının Dayanışma Günü” gibi kutsal bir bayramı miras bıraktı. Başka bir deyişle Dünya Azerbaycanlılarının Dayanışma Günü olarak kutlanan bayram, Birleşik Azerbaycan idealinin takvimlere kazınarak ebedileştiği kutsal bir gündür.
Bu bayramın ebedileşmesini sağlayan önemli isimlerden biri Azerbaycan Cumhuriyeti’nin eski cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’dir. Kasım 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışı, Almanların kucaklayışı olarak ekranlara taşındığı bir dönemde İran-SSCB sınırındaki çit ve tel örgülerin kaldırılması Kuzey ve Güney Azerbaycanlıların kucaklayışı olarak tarih sayfalarına geçti. Kasım ayında başlayan ve Aralık ayına kadar devam eden sürede binlerce Güney ve Kuzey Azerbaycanlı İran-SSCB sınırını oluşturan Araz Nehri’ne akın ederek sınırda bulunan çit ve tel örgüleri kaldırıp nehri geçerek kardeşleriyle kucaklaştılar. İran ve SSCB yönetimlerini şaşırtan bu olay 190 yılı aşkın bir süre Araz Nehri için yazılan şiir ve türkülerin hayat bulmasıydı. Fakat bu muazzam olay, tarihte yaşanan birçok olay gibi zamanla unutulabilirdi. Bu unutulmaya mahkûm kalmayı engelleyen kişi ise Azerbaycan Cumhuriyeti’nin eski cumhurbaşkanı Haydar Aliyev oldu. Azerbaycan tarihine politik dehasıyla adını yazdıran ve siyasi mücadelesinde siyasetin şekilciliği ve laf kalabalığı yerine Azerbaycan Türklüğünün bekası, onuru ve reel çıkarları ve bu yönde atılan somut adımlara öncelik veren büyük devlet adamı Haydar Aliyev, 16 Aralık 1991 tarihinde Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi Başkanı sıfatıyla aldığı bir kararla 31 Aralık gününü, Dünya Azerbaycanlılarının Dayanışma Günü olarak ilan etti.
Belki de bu kararın önemi ve bu günün ebedileşmesinin Azerbaycan Türklüğü açısından değerini en güzel bir şekilde inancında samimi, büyük dava adamı ve idealist bir Türkçü olan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin eski Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey şu cümlelerle anlatmaktadır: “Bu Dayanışma Günü, 190 yıl önce işgalci düşmanları tarafından bölünmeye başlayan halkımızın ve yurdumuzun 1989 yılında birlik yolunda ilk büyük adımını attığı gündür. Bugün Azerbaycan Türkleri, Araz boyunca ülkemizin göğsüne çekilmiş demir çit ve demir perdeyi yırttılar, her parçayı bir kenara attılar ve düşmana “buradan çıkın!” dediler. Yüz binlerce Azerbaycan Türkü her iki kıyıdan Araz’a yürüdükleri, Araz’ın buzlu sularından cennet suyu gibi birbirlerine serptikleri, ellerini yıkadıkları ve gönüllerince içtikleri neşeli ve şanlı bir gün. Bugün Azerbaycan Türklerinin birlik yolunda ilk başarılı adımı attıkları gün! Azerbaycan Türklerinin ana vatanı Azerbaycan’ın birliği için ilk açık dayanışma günü! Bugün Azerbaycan’ın gelecekteki birliğinin ilk müjdecisi! Bugün Azerbaycan Türklerinin birlik ve beraberliğinin gerçekleşeceği zamanın ilk doğum günü. İsmail Gaspıralı bu birliğe “dilde, fikirde, işte birlik” adını verdi ve merhum Mehmet Emin Resulzade bu birliğe “Müsavat” adını verdi. Bu birliğe ve bu eşitliğe ihtiyacımız var ve Ulu Tanrı’nın emriyle tarih bizi buna çağırıyor.”[1]
Haydar Aliyev’in Güney Azerbaycan meselesine dikkat çekmek çabası Dünya Azerbaycanlılarının Dayanışma Günü ile ortaya çıkan yeni bir gelişme olmamıştır ve farklı dönemlerde yaptığı çeşitli açıklamalarda bu mesele üzerinde durmuştur. Örneğin 12 Haziran 1981 tarihinde VII. Azerbaycan Yazarlar Birliği Kurultayı’nda yaptığı konuşmasında bu meseleye şu cümlelerle vurgu yapmaktadır: “Bir meseleye de değinmek istiyorum. Cumhuriyet Yazarlar Birliği’nin terkibinde Güney Azerbaycan’dan olan edebiyatçılar da çalışmaktadır. Yazarlar Birliği’nin yöneticileri onlara her daim teveccüh etmeli, onların eserlerini cumhuriyette ve cumhuriyet sınırlarının dışında olan bölgelerde geniş bir şekilde tanıtmalıdır. Genel olarak Güney Azerbaycan ile edebi ilişkileri pekiştirmek, medeniyetin, manevi yaratıcılığın bütün alanlarda geniş ilişkileri geliştirmek, bizde toplanmış zengin bedii ve estetik tecrübeyi kalem dostlarına vermek yolunda düşünmek gerekmektedir.”[2]
Haydar Aliyev, 10 Aralık 1981 tarihinde Azerbaycan’ın halk şairleri Süleyman Rüstem ve Balaş Azeroğlu’na verilen ödül töreninde yaptığı konuşmasında Güney Azerbaycan ile ilgili şu cümleleri sarf etmişti: “Süleyman Rüstem’in önemli yönlerinden biri de şundan ibarettir ki, o, ister cumhuriyetimizde isterse de ülkemizde baş veren en önemli hadiselere kendi münasebetini çabuk bildirir. Bir şair gibi o, uluslararası alandaki hadiselere de, şimdi dünyada cereyan eden karmaşık süreçlere de yabancı kalmıyor. Şairin yaratıcılığında Güney Azerbaycan konusu, onun halkının kendi sosyal ve milli özgürlüğü uğrunda mücadelesi görkemli yer tutmaktadır… Sevgili dostlar, Azerbaycan edebiyatının görkemli temsilcilerinden biri olan Balaş Azeroğlu’nun 60 yaşı tamam olmuştur. O edebi yaratıcılığına çok genç iken başlamıştır. Onun yaratıcılığının bu dönemi Güney Azerbaycan’da burjuva toplumu koşullarında geçmiştir… Balaş Azerolu’nun ilk şiirlerinin birçoğu 40. yılların başlarında Güney Azerbaycan’da cereyan eden toplumsal-siyasi süreçleri yansıtmaktadır. Bu şiirlerin temelini Şah despotizmine, sosyal zulme ve milli istismara karşı mücadele motifleri oluşturmaktadır, bu şiirler devrimci mücadele ruhuyla aşılanmıştır. Tesadüfi değil ki, Balaş Azeroğlu ilk piyeslerinden birini Devrim Şairiyim olarak adlandırmıştır. Onun İran Şahı’na yazdığı açık mektubunu bu açıdan en önemli evre olarak hesaba katılabilir. 35 yıldır ki, Balaş Azeroğlu, Sovyet Azerbaycan’ında yaşayıp yaratmaktadır. Şairin yeni eserlerinde de biz çoğu zaman Güney Azerbaycan konusunun ele alındığını görmekteyiz, bu eserler onun çok milyonlu halkının arzu ve isteklerini yansıtmaktadır. Balaş Azeroğlu’nun yaratıcılığının önemli yönlerinden biri de ister bizde, isterse de Güney Azerbaycan’da çağdaş edebiyatın gelişmesinde verimli etkilere yol açmasıdır.”[3]
SSCB dönemine yapılan ve edebiyata sınırlı olan bu açıklamaların ardından Haydar Aliyev, Güney Azerbaycan meselesi ve Birleşik Azerbaycan idealiyle ilgili en açık düşüncesini 23 Ağustos 1990 tarihinde Dönüş gazetesine verdiği demeçte dile getirmiştir. Gazeteci Fahrettin Ağamirzayev’in sorularını yanıtlayan Haydar Aliyev, Ağamirzayev’in yönettiği “Olursa Kuzey ve Güney Azerbaycan’ın geleceği hakkında fikrinizi ve bu meseleyi gelecekte nasıl görmek istediğinizi bizimle paylaşın” sorusuna şu yanıtı vermiştir: “Bu çok yönlü bir meseledir. Bu mesele önemli meselelerden biri olarak beni uzun yıllarüzmüştür. Ben bu mesele hakkında da daima düşünüyorum ve özellikle Azerbaycan Cumhuriyeti (SSCB Dönemi) lideri olduğum dönemden sonra daha yakından bu mesele ile ilgilenip kendim için açıklığa kavuşturmaya çalıştım. Şöyle bir sonuca vardım ki, zamanında, yani geçmiş asrın başlarında Azerbaycan halkı kendi iradesi dışında parçalanıp ikiye bölünmüştür. Kuzey Azerbaycan, Rusya’nın terkibine geçip, Güney Azerbaycan İran’ın terkibinde olmuştur. Demek, Azerbaycan’ın iki parçası birbiriyle ayrı düşmüş, farklı gelişme süreçleri yaşamıştır. Kuzey’de yaşayan Azerbaycanlıların kaderi bir tür şekillenmiş, Güney’de yaşayanlarınki ise başka tür. Ben Güney’de yaşayan Azerbaycanların temsilcileriyle de çok görüştüm ve sohbetlerimiz oldu. Nihayet yıllar öncesinden şöyle bir sonuca vardım ki Azerbaycan halkı birleşmelidir. Halk bir olmalıdır. Ancak bunun hayata geçirme yolları hiç de kolay değil. Gelin ümit edelim ki gelecekte halk birleşecektir.”[4]
Haydar Aliyev’in cumhurbaşkanlığı döneminden başlayarak her geçen gün daha da derinleşen ve devlet politikasının vazgeçilmez bir parçası haline gelen Dünya Azerbaycanlıları meselesi Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından da aynı hassasiyetle sürdürülmektedir. Bu politika özellikle II. Karabağ Savaşı’nda elde edilen büyük zaferden sonra daha çok gündeme getirilmekte ve Dünya Azerbaycanlıları meselesinin önemi her geçen gün daha çok idrak edilmektedir. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in de konuşmalarında sık sık 50 milyon Azerbaycan Türkünden söz etmesi, Güney Azerbaycan Türklerinin Dünya Azerbaycanlıları arasından oldukça önemli bir yere sahip olduğu gerçeğinin Azerbaycan devleti için dış meseleden ziyade bir iç mesele olarak algılandığının en belirgin göstergesidir.
Son Notlar
[1] Bakınız: Elçibəy, Əbülfəz. (1998). Bütöv Azərbaycan Yolunda. Yayına Hazırlayanlar: Ədalət Tahirzadə, Çingiz Göytürk. Ankara: Ecdad Yayınları. (Əbülfəz Elçibəy’in AXC Fəalları İlə Görüşündəki Çıxışından. Kələki, 26 Dekabr 1995. S. 334.
[2] Bakınız: Əliyev, Heydər. (1999). Ədəbiyyatın Yüksək Borcu . Bakü: Ozan Yayınları. S. 142-162.
[3]Bakınız: Əliyev, Heydər. (1999). Ədəbiyyatın Yüksək Borcu və Amalı. Bakü: Ozan Yayınları. S. 172-178.
[4] Bakınız: Ağamirzayev, Fahrettin. (2012) Dönüşdən Qurtuluşa. Bakı: Adiloğlu Yayınları. S. 19-60. (Dönüş Gazetesinin 23, 25 ve 28 Ağustos 1990 Sayıları).