Ali Merdan Topçubaşı’nın Ziya Gökalp Hakkında Görüşleri- Dr. M. Rıza HEYET

Birinci Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurucularından ve en etkili şahsiyetlerinden olan Ali Merdan Bey Topçubaşı, 1918-1920 yılları arasında dışişleri bakanlığı ve Azerbaycan Parlamentosu sözcülüğü görevlerinde bulunmuş, Cumhuriyetin diğer ülkeler tarafından tanınmasında önemli rol oynamış bir siyasetçi olarak tarihe geçmiştir.

1920’de Sovyet Ordusunun işgal girişimi sonucunda Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yıkılmasının ardında diğer düşünce ve silah arkadaşları gibi muhaceret hayatına mecbur kalan Topçubaşı, hayatının kalan kısmının çoğunu Paris’te geçirse de, siyasi faaliyetlerini ve mücadelesini ömrünün sonuna kadar sürdürmüş ve Mehmet Emin Resulzade ile işbirliğini devam ettirmiştir.

Farklı yollarla Sovyetler Birliği’nin işgali altındaki topraklardan Türkiye ve Avrupa’ya muhaceret eden Resulzade ve silah arkadaşları, yaşadıkları ülkelerde dönemin şartlarına uygun, bazen ise mevcut şartları zorlayarak çok sayıda gazete ve kitap yayınlamak suretiyle Azerbaycan davasını canlı tutmaya çalışmaya ve bu davayı dünyaya duyurmaya çalışmışlardır. Bu yayınlardan biri, belki de en önemlisi 1923-1927 yılları arasında İstanbul’da Mehmet Emin Resulzade’nin editörlüğünde çıkan ve Türk Dünyasında Komünizm’e karşı yayımlanan ilk dergi niteliği taşıyan Yeni Kafkasya mecmuası’dır. Kapak sayfasında mecmuanın edebî, sosyal ve siyasi konuları içerdiği ve “milliyetperver” bir dergi olduğu belirtilse de, siyasi konulara daha çok yer verildiği görülen bu mecmua, 1927 yılının sonlarında dönemin İçişleri Bakanlığı tarafından zararlı yayınlar içerdiği gerekçesiyle kapatılmıştır.

15 günden bir çıkan ve dört yıllık hayatı boyunca yüzlerce yazıyı içeren bu derginin yazarlarından biri de, o dönemde Paris’te yaşayan Ali Merdan Bey Topçubaşı olmuştur.

Yazılarında “Ali Merdan” imzasını kullanan Topçubaşı, mecmuanın 2. yılının 6. (1924) sayısında kaleme aldığı bir yazısında, Ziya Gökalp’ın ölüm haberinden duyduğu acı ve üzüntüyü belirterek, onunla yaptığı söyleşiler sırasındaki anılarını duygu dolu cümlelerle ifade etmiştir.

Çağdaş siyasi tarihimiz açısından büyük önem taşıyan bu yazıyı Arap harflerinden Latin harflerine aktararak, okuyuculara takdim ediyorum. Metnin içinde, günümüzde kullanılmayan veya az kullanılan sözcüklerin anlamı köşeli parantez içinde tarafımdan eklenmiştir.

Ziya Gökalp’a Ait Bir Hatıra

Ali MERDAN

 Amansız kaderin insafsız bir eseri olan müessif [üzücü] hadiseyi, Ziya’nın cansȗz[yürek yakıcı] haber-i irtihalini [ölüm haberini] işitirken duyduğum acılar içinde İstanbul’un Türk tarihinde geçirdiği o en meşum [uğursuz] günleri hatırladım.

Merhumla o günlerde, o karanlık ve vehşetnâk[korkunç] mütareke zamanlarında görüşmüştüm.

Bu, pek acı bir devir idi. Bu devir, bütün vahşeti ve dehşeti ile Türk hatıra-yı teessüründe [üzüntü anısında] ilelebet [sonsuza dek] iz bırakacak, hafızalardan silinmeyecektir. Bin senelere malik Türk tarihinde bundan daha acı bir sahife-yi hayat belki de yoktur. Bu teessür Türkiye’nin mağlubiyetinden ziyade kendisine tatbik olunan tahkir [aşağılama] ve tezyif [değersizleştirme] sisteminden geliyordu. İşgalin bilhassa [özellikle] ilk günlerinde, İstanbul’da Türk’ün maruz kaldığı tecavüz ve tahkirat, izzet-i nefs-i milli-yi[milli öz saygısını] pek menfur bir surette cerihadar[yaralı] ediyordu. Bu hususta emsile ve vakayi[örnek ve olgular] zikrine şu sırada ihtiyaç yoktur, zannederim. Türkiye kara günler yaşıyordu. O, bir muazzem devletin her gün biraz daha çöken harabisini[yıkıntısını] derin bir uçuruma yuvarlandığını görüyordu. Türkiye hayatının safahatı kararıyor, memleket ihtilal ve inhidama [yok olmaya] yüz koyuyordu… Zahirî görünüş böyle idi. Fakat dakik bir nazar için eski Türkiye’nin dahi doğmak üzere bulunduğu aşikar idi….

Bu atinin [geleceğini] ne olacağını anlamak, zuhurunu [ortaya çıkışını] tesri [hızlandırmak] için, mümkün olduğu kadar, müfit [yararlı] olmak bir emel idi. O zaman İstanbul erbab-i irfanından [irfan sahibi kişilerden] mahdut [sınırlı] bir kısımla görüşüyor, hadisat ve vakayi[olaylar ve gelişmeler] üzerine musahabelerde[söyleşilerde] bulunuyorduk. Bu musahabeler, ekseriya [çoğunlukla], işte bu ati-yimevuda[vat edilen geleceğe] ait bir takım meseleler etrafında icra olunuyordu. Musahipler miyanında[arasında] merhum Ziya Bey de var idi. Bu musahabelerden birisi kendi menzillerinde [evlerinde] vuku bulmuştu.

Musahebelerimizde görüşülen meseleleri gerek Türkiye ve gerek sair Türk akvamın [kavimlerin] hayat-ı müstakbeline [gelecek yaşamına] ait esaslı mevzular teşkil ediyordu. İslamiyet ve hilafet gibi mebahisten[konulardan] başlayarak İstanbul’un mutasavver [düşünülen] idare-yimustakbelesine[gelecek yönetimine] kadar varıyordu. İşte bunlardan bir kısmı:

1- İslamiyet hakikaten de mani-i terakki [gelişmeye engel] midir?

2- Değilse o halde Müslümanların şimdiki geriliklerinin sebeb-i aslisi [asıl nedeni] nedir?

3- İslam milletlerinin içtimai [toplumsal], iktisadi itilaflar esası üzerine ittihadı [birliği] mümkün müdür?

4- İslamiyet esasatı[temelleri] ile cumhuriyet idare, kabil-i telif [bağdaşabilir] midir? vs.

Ziya Bey merhum bu musahabelerde en faal bir surette iştirak ediyordu. Merhumun açık çehresi hala gözümün önündedir. O, büyük bir maharet ve imanla Türk millî mefkuresi ile İslamiyet mefkuresini telif ediyor ve bu iki mefkurenin cumhuriyet idare ile kabil-i telif olduğunu ne büyük bir heyecanla ispat ediyordu. Merhumun iddiasını ispat için ikame eylediği [ortaya koyduğu]delail[deliller] musahiplerin zihninde ne derin tesirler icra ediyor, ne sabit izler bırakıyordu!..

Ziya Bey Türkiye’nin düştüğü varta-yı helakten [ölüm tehlikesinden] bir an evvel kurtaracağına [kurtulacağından] emin idi. Şimdi, heyhat, ebediyen susmuş bulunan dehanından[ağzından/dilinden] gayur [namuslu] Anadolu ahalisinde mündemiç [içkin, içinde olan] kuvvetin azamet ve ulviyeti [yüceliği] hakkında işitilen beyanat o kadar samimi ve o kadar heyecanlı idi ki kendisini dinlerken bütün yeisler [umutsuzluklar] bertaraf oluyordu…

İstanbul’da Wilson namına [adına] açık mektup şeklinde tanzim olunan protestonameyi imza edecek kâfi derecede zevat bulunmadığını haber aldığı zaman, merhum “Onları şimdi burada bulamazsınız, fakat orada (Anadolu’da) onlar çoktur!” dedi. Bu sözü o 1919 senesi Martında Malatya’ya sürüldüğü günlerin arefesinde söylemişti. Ziya Beyin Anadolu’nun kahramanlığı hakkında söylediği mübeşşirâne[müjdeleyici] sözler tamamı ile tahakkuk etti [gerçekleşti] !

Şüphesizdir ki büyük Ziya’nın bu kadar ulvî [yüksek] bir alaka ve heyecanla söylediği Anadolu’nun bugünkü rehberleri ile alelumum [genel olarak] yeni Türkiye vatandaşları kendisine karşı vazifelerini eda, vatanın en fedakâr hâdimlerinden[hizmetçilerinden] olan merhumun nâm-ı tammisini[tüm adını] teyit için lazım gelen teşebbüsleri ifa ve yalnız ailesinin hayatı[nı] temin değil, onun tuttuğu ilim sahasını genişletmek için dahi “Ziya Gökalp Nâmına Türkiye İçtimaiyat Cemiyeti” teşkil ederler.

Bu cemiyet merhumun asarını [eserlerini] cem [toplayıp], telfik[bir araya getirip] ve neşr eyleyeceği gibi Türkiyat ve içtimaiyat vadisinde merhumun tuttuğu yolu takip ile Türk akvâmın[kavimlerin] ahval-ı içtimaiyesini[toplumsal durumunu] tetkik eder.[1] Bu, Ziya Gökalp merhumun maddi ve manevi kuvvetlerine güvenerek, parlak istikballerine iman getirdiği Türk kavimlerinin müstakbel vazife-yimedeniyelerini[medeni görevlerini] icrada kendilerine yardım etmek için en büyük vesilelerden biri, hem de duyduğumuz acı tesirlerin yegâne medâr-ı tesellisi [avunma kaynağı] olur ve merhumun büyük ruhuna hitapla diyebiliriz ki:

  • Ey milletin yılmaz ve namuskâr hâdimi[namuslu hizmetçisi], sen şimdi ebedi hâbgâhda[mec. mezarda] rahat uyuyabilirsin. Saçtığın fikir daneleri [tohumları] yeşerdi. Özlediğin aziz Türk topraklarında çiçekler açmak umudunu veriyor.

Paris, 20 Teşrin-i Sani, 1924

Kaynak: Yeni Kafkasya Mecmuası, Yıl: 2, Sayı: 6, 18 Kanun-i Evvel 1340, SS. 10-12

[1] Ankara’da “Ziya Gökalp Cemiyeti” teşkil eylemiştir. İdare.

İlginizi Çekebilir

Güney Azerbaycan’da Cilovluk Katliamları – Dr. Hamid ŞAHANAGİ

  Birinci Dünya Savaşı ve Güney Azerbaycan 1914 yılının Temmuz ayında, İtilaf Devletleri (Rusya, Fransa