27 Haziran 2025 sabahı, Rusya’nın Yekaterinburg kentinde yaşayan bir Azerbaycanlı aileye Federal Güvenlik Servisi (FTX) tarafından yapılan baskın sonucunda iki kardeşin öldürülmesi, birçok kişinin işkenceye uğrayıp gözaltına alınması, kamuoyunu sarsan yeni bir insan hakları ihlali olarak tarihe geçti. Bu olay, sadece bireysel bir trajedi ya da yerel bir asayiş meselesi değil; yüz yılları aşan sömürgeci ve baskıcı Rus siyasetine dair sürekliliğin yeni bir göstergesi niteliğinde.
Son olaydan geriye doğru bir tarihsel bakış, Rusya’nın Azerbaycan’a ve genel anlamda Türk Dünyasına karşı takındığı tavrın temel dinamiklerini açıklamak için zorunlu hale gelir:
19. yüzyıl boyunca Çar Rusyası, Kafkasya politikasını askeri istilaya dayandırarak Azerbaycan topraklarını adım adım işgal etti. 1813 Gülistan ve 1828 Türkmençay Anlaşmaları, Azerbaycan’ı fiilen ikiye ayırarak kuzey topraklarını Rusya egemenliğine verdi. Bu süreçte, sömürgeciliği meşrulaştırmak için etnik ayrımcılık ve nüfus politikaları uygulandı.
28 Mayıs 1918’de kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, Kafkasya’da ilk demokratik Türk devleti olarak tarih sahnesine çıksa da, bu bağımsızlık yalnızca iki yıl sürebildi. 1920’de Sovyet Kızıl Ordusu Bakü’yü işgal etti ve Azerbaycan yeniden Moskova’nın egemenliği altına girdi.
Sovyetler dağılma sürecine girdiği sıralarda, Azerbaycan halkının bağımsızlık talepleri bastırılmak istendi. 20 Ocak 1990’da Sovyet ordusu Bakü’yü tanklarla bastı, 150’den fazla sivil öldürüldü, binlercesi yaralandı. Bu olay, Azerbaycan halkının hafızasında kanlı bir iz bıraktı ve Rusya’ya güvensizliği daha da pekiştirdi.
1990’lı yıllarda Azerbaycan Karabağ savaşında Ermenistan’a karşı savaş verirken, Rusya, askerî ve lojistik olarak Ermenistan’ı destekledi. Hatta 1992’de Hocalı Katliamında Rus 366. Motorize Alay’ının aktif rol oynadığı belgelendi. Bu destek, Azerbaycan kamuoyunda Rusya’nın “tarafsız arabulucu” değil, “müttefik Ermeni devleti” olduğu kanaatini perçinledi.
25 Aralık 2024 tarihinde, Bakü’den Grozni’ye gitmekte olan Azerbaycan’a ait bir yolcu uçağı Rus hava savunma sistemlerince düşürüldü. 38 sivil hayatını kaybetti. Olay, bir kaza olarak lanse edilse de, Azerbaycan kamuoyunda bunun bilinçli yapıldığına dair güçlü bir kanaat oluştu. Moskova’nın resmî özür dilememesi ve tazminat ödememesi, ilişkileri daha da gerdi.
Federal Güvenlik Servisi’nin (FTX) Azerbaycanlılara yönelik ev basması, öldürme ve işkence girişimi, sadece bireysel bir sınır aşımı değil, sistematik bir baskının örneğidir. Azerbaycan kamuoyunda, “Rusya Azerbaycanlılara karşı etnik temizlik mi uyguluyor?” soruları sorulmaya başlandı.
Azerbaycan-Türkiye-Ermenistan Normalleşmesi ve Rusya’nın Tedirginliği
Son yıllarda Azerbaycan ile Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve askerî ittifakı Şuşa Beyannamesi ile kurumsal hale geldi. Azerbaycan-Ermenistan-Türkiye üçlü diyaloğunun başlaması, barışa yönelik adımların atılması ve Zengezur Koridoru gibi bölgesel entegrasyon projeleri, yalnızca Güney Kafkasya’da değil, Türk Dünyasında yeni bir dönem başlatma potansiyeline sahiptir. Bu durum, uzun yıllar bölgeyi kontrol altında tutmak isteyen Rusya için ciddi bir jeopolitik tehdit oluşturmaktadır.
Moskova, bölgede “tek hakem” rolünden uzaklaştığını ve oyun kurucu konumunu kaybettiğini fark ettikçe, provokasyon yolunu seçmektedir. Azerbaycan ile Ermenistan arasında normalleşme süreci ilerledikçe, Rusya bu sürece karşılık sabotaj eylemleri, diplomatik baskılar ve güvenlik krizleri üretmektedir. Türkiye’nin sürece aktif dâhil olması, Rusya’nın etkisini azaltmakta ve Moskova’yı daha da agresifleştirmektedir.
İran Faktörü
İran yönetimi de benzer şekilde Türkiye-Azerbaycan iş birliğini kuşkuyla izlemekte, özellikle Zengezur Koridoru projesine karşı sert bir tavır almaktadır. Bu koridorun hayata geçmesi, İran’ın Ermenistan üzerinden Kafkasya’ya ve Avrupa’ya açılan stratejik yolunu riske sokmaktadır. Ayrıca İran, Güney Azerbaycan’daki Türk nüfustan dolayı, kuzeydeki Azerbaycan Cumhuriyeti’nin güçlenmesini ve Turancı dalganın bölgeye yayılmasını bir tehdit olarak görmektedir.
Bu bağlamda İran ve Rusya’nın bölgedeki çıkarlarının örtüştüğü; her iki ülkenin de Azerbaycan-Türkiye ekseninde şekillenen yeni jeopolitik mimariye karşı pozisyon aldığı açıkça görülmektedir. Ermenistan ise bu iki aktör arasında denge politikası izlemeye çalışsa da, Türkiye ve Azerbaycan ile barışın kendi ulusal çıkarları açısından daha kalıcı olduğunu fark etmeye başlamıştır. Bu da Moskova ve Tahran’ı daha sert ve yıkıcı yöntemlere yöneltmektedir.
Azerbaycan’ın Tutumu
Tarihsel hafızada derin yaralar bırakan Rusya kaynaklı tehditler ve son dönemde yaşanan sistematik baskılar karşısında Azerbaycan’ın atması gereken adımlar stratejik, diplomatik ve güvenlik boyutlarında çok yönlü olmalıdır. Aşağıdaki başlıklar, Azerbaycan’ın mevcut durumu yönetmesi ve uzun vadeli güvenliğini sağlaması açısından önem arz etmektedir:
1. Türkiye ile Stratejik İttifakı Daha da Derinleştirmek
Azerbaycan, Türkiye ile imzalanan Şuşa Beyannamesi’ni sadece savunma iş birliği değil, aynı zamanda diplomatik reflekslerin ve stratejik hamlelerin ortak zemini haline getirmelidir. Türkiye ile eşgüdümlü güvenlik politikaları geliştirilmeli, istihbarat paylaşımı ve ortak sınır güvenliği mekanizmaları güçlendirilmelidir.
2. Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları Mekanizmalarını Devreye Sokmak
Yekaterinburg’daki saldırı gibi insan hakları ihlallerinin uluslararası platformlara taşınması, Rusya’nın hukuksuzluklarının teşhir edilmesi için şarttır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, BM İnsan Hakları Konseyi ve benzeri kurumlar üzerinden hukuki süreçler başlatılmalıdır. Böylece hem Rusya’ya bir baskı unsuru yaratılır hem de Azerbaycan’ın mağduriyeti belgelenir.
3. Diasporayı Güçlendirmek ve Seferber Etmek
Rusya’da ve Avrupa ülkelerinde yaşayan Azerbaycan diasporası, sessiz bir diplomasi ve güçlü kamuoyu oluşturma aracı olarak değerlendirilmelidir. Diaspora kuruluşları bu süreçte koordine edilmeli, mağdur ailelerle dayanışma gösterilmeli ve medya üzerinden bilinçli farkındalık çalışmaları yapılmalıdır.
4. Ermenistan’la Barış Sürecini Sabote Etmeye Yönelik Girişimlere Karşı Dirayetli Davranmak
Rusya ve İran’ın provokasyonlarına rağmen Azerbaycan, Ermenistan ile yürütülen normalleşme sürecinden geri adım atmamalıdır. Bu süreç, yalnızca Azerbaycan için değil, bölge barışı ve Türk Dünyası için de tarihî bir fırsattır. Sükûnetle ama net bir kararlılıkla süreci yönetmek, Rusya’yı yalnızlaştıracaktır.
5. Güney Azerbaycan ve Türk Dünyası ile Entegrasyonu Geliştirmek
Kuzey ve Güney Azerbaycan’ın kültürel, akademik ve sivil bağları güçlendirilmelidir. İran’daki Türk nüfusla temas ve dayanışma, sadece kültürel değil, stratejik bir meseledir. Aynı şekilde Türkistan (Orta Asya) Türk Cumhuriyetleriyle ilişkiler Türk Devletleri Teşkilatı çerçevesinde daha etkin hale getirilmelidir.
6. Enerji ve Ulaştırma Koridorlarını Stratejik Kaldıraç Olarak Kullanmak
Zengezur Koridoru gibi projeler yalnızca coğrafi değil, diplomatik ve ekonomik baskı araçlarıdır. Bu projelerin hayata geçmesi, Rusya ve İran’ın bölgedeki hegemonyasına ciddi darbe vuracaktır. Azerbaycan, bu projelerdeki rolünü daha görünür kılmalı ve uluslararası yatırımcılarla ortaklıklar kurarak süreci hızlandırmalıdır.
7. Askerî Hazırlığı Güçlendirmek ama Provokasyona Düşmemek
Azerbaycan ordusu güçlüdür; ancak Rusya’nın amacı doğrudan çatışma değil, kontrollü gerilim yaratmaktır. Bu noktada askerî hazırlık artırılmalı, fakat provokatif eylemlerden uzak durulmalıdır. Her türlü güvenlik senaryosuna karşı alternatif planlar geliştirilmelidir.
Rusya’nın Azerbaycan’a yönelik tarihî tutumu, bugünkü saldırgan reflekslerle birleşince sadece bir ülkenin değil, bölgenin güvenliği tehdit altına girmektedir. Türkiye-Azerbaycan ittifakı, bu tehdit karşısında en güçlü cevaptır. Ancak bu ortaklık, yalnızca askerî değil, diplomatik ve kültürel düzeyde de güçlendirilmelidir.
Azerbaycan, tarihin yüküyle ama geleceğin vizyonuyla hareket etmeli; bir yandan tarihsel haklılığını savunurken, öte yandan akılcı diplomasi ve bölgesel entegrasyon ile kalıcı çözümler üretmelidir. Dünya değişmektedir; bu değişimi lehine çevirecek olan ülkeler, haklı oldukları kadar hazırlıklı da olanlardır.
Dr. M. Rıza HEYET
TEBAREN Başkanı